Khartoum, according to one theory, takes its name from the Beja word hartooma, meaning meeting place . Geographically, culturally and historically, the Sudanese capital is certainly that: a meeting place of the Blue and White Niles, a confluence of Arabic and African histories, and a destination point for countless refugees displaced by Sudan s long, troubled history of forced migration. In the pages of this book the first major anthology of Sudanese stories to be translated into English the city also stands as a meeting place for ideas: where the promise and glamour of the big city meets its tough social realities; where traces of a colonial past are still visible in day-to-day life; where the dreams of a young boy, playing in his fathers shop, act out a future that may one day be his. Diverse literary styles also come together here: the political satire of Ahmed al-Malik; the surrealist poetics of Bushra al-Fadil; the social realism of the first postcolonial authors; and the lyrical abstraction of the new Iksir generation. As with any great city, it is from these complex tensions that the best stories begin. "An exciting, long-awaited collection showcasing some of Sudan's finest writers. There is urgency behind the deceptively languorous voices and a piercing vitality to the shorter forms. These writers lay claim over the contradictions and fusions of the capital city - Nile and drought, urbanization and village ties, what is African and what is Arab." - Leila Aboulela
This book is a collection of selected papers presented at the 3rd Turkish Migration Conference (TMC). TMC 2015 was hosted by Charles University Prague, Czech Republic from 25 to 27 June 2015. The TMC 2015 was the third event in the series that we were proud to organise and host at Charles University Prague. This selection of papers presented at the conference are only a small portion of contributions. Many other papers are included in edited books and submitted to refereed journals in due course. There were a total of about 146 papers by over 200 authors presented in 40 parallel sessions and three plenary sessions at Jinonice Campus of Charles University Prague. About a fıfth of the sessions at the conference were in Turkish language although the main language was English. Therefore some of the proceedings are in Turkish too. The keynote speakers included Douglas Massey of Princeton University, Caroline Brettell of Southern Methodist University, and Nedim Gürsel of CNRS.
Analyzing the intersection between Sufism and philosophy, this volume is a sweeping examination of the mystical philosophy of Muḥyī-l-Dīn Ibn al-ʿArabī (d. 637/1240), one of the most influential and original thinkers of the Islamic world. This book systematically covers Ibn al-ʿArabī’s ontology, theology, epistemology, teleology, spiritual anthropology and eschatology. While philosophy uses deductive reasoning to discover the fundamental nature of existence and Sufism relies on spiritual experience, it was not until the school of Ibn al-ʿArabī that philosophy and Sufism converged into a single framework by elaborating spiritual doctrines in precise philosophical language. Contextualizing the historical development of Ibn al-ʿArabī’s school, the work draws from the earliest commentators of Ibn al-ʿArabī’s oeuvre, Ṣadr al-Dīn al-Qūnawī (d. 673/1274), ʿAbd al-Razzāq al-Kāshānī (d. ca. 730/1330) and Dawūd al-Qayṣarī (d. 751/1350), but also draws from the medieval heirs of his doctrines Sayyid Ḥaydar Āmulī (d. 787/1385), the pivotal intellectual and mystical figure of Persia who recast philosophical Sufism within the framework of Twelver Shīʿism and ʿAbd al-Raḥmān Jāmī (d. 898/1492), the key figure in the dissemination of Ibn al-ʿArabī’s ideas in the Persianate world as well as the Ottoman Empire, India, China and East Asia via Central Asia. Lucidly written and comprehensive in scope, with careful treatments of the key authors, Philosophical Sufism is a highly accessible introductory text for students and researchers interested in Islam, philosophy, religion and the Middle East.
Bireysel ve toplumsal sorunların tek tek insanların gücünü aştığı bir dünyada hayatımızı derinden etkileyen “çağdaş düzenleri ve kavramları” anlatmak, sanıldığının aksine güç bir iştir ve yoğun bir çaba ister. Yaklaşık beş yılda hazırlanan bu kitap böyle bir çabanın ürünüdür. Amaç, içinde yaşadığı kültürel ve sosyal çevreyi anlama ihtiyacını duyan genç kuşaklara ve çağını sorgulamak isteyen aydınlara modern dünyayı biçimlendiren sosyal ve ekonomik düzenlerle bunları besleyen kavramlara ilişkin doğru ve sağlıklı bilgiler vermek, eleştirme ve alternatifler arama yollarını göstermektir.
1903 senesi sonbaharinda ve yagmurlu bir gecede Aydin'in Nazilli kazasina yakin Kuyucak köyünü eskiyalar bastilar ve bir kari kocayi öldürdüler. Kaza kaymakami Salâhattin Bey, Müddeiumumi ile Doktor'u yanina alarak ertesi günü tahkikata bizzat gitti. Candarma kumandani izinli oldugu için yanlarinda bir basçavus ve üç candarma neferi vardi. Siyah kuzu derisi kalpaklarindan (ve doktorun fesinden) renkli yagmur sulari süzülüyor, sakaklarinda garip sekiller çizdikten sora çenelerinin altinda birleserek gögüslerine damliyordu. Yolun iki tarafindaki islak sögüt ve hayit agaçlarina düsen yagmur damlalari hafif, melankolik bir tipirti çikariyor, atlarin kumlu yolda intizamsiz izler birakan ayaklan gicirtili ve ezik sesler veriyordu. Köye yaklastikça yolun kenarlarindaki agaçlarin cinsi degisti. Simdi birçok yerlerde incir ve ceviz agaçlari, yolun kenarlarinda koyu yesil iki duvar gibi yükseliyor, hatta bazi yerlerde iri cevizler tabii bir kemer vücuda getiriyorlardi. Bu kasvetli ve sipirtili günde hiç ses çikarmadan ilerleyen kafileyi görmek insana elinde olmayan bir ürkeklik veriyordu. Yasi otuz besten fazla olmamasina ragmen kalpaginin kenarindan bembeyaz saçlari görünen kaymakam en ileride, basi önüne egili ve gözleri atinin islak islak sivrilen kulaklarinda, gidiyordu. Müddeiumumi saginda ve biraz acemice ve korkak, atin üzerinde sallaniyor, bir türlü ates almayan çakmagindan sigarasini yakmaya ugrasiyordu.
Içimizdeki Seytan", Sabahattin Ali'nin 1940 yilinda yayimladigi bir romandir. Roman, Macide ve Ömer isimli iki önemli karakterin askini içerir. Eserde kisilerin iç konusmalari ve kendileri ile hesaplasmalari yaygin olarak kullanilmis, bu yolla duygu ve hisler çok basarili bir sekilde anlatilmistir. Ömer'in sürekli kendini sorgulamasi, olaylara çözüm üretmek istemesi ve basarisiz olmasi göze çarpan hususlardandir. Ömer bu sikintilari içindeki seytandan kaynaklandigina kanaat getiriyor. Bu romaninda, Sabahattin Ali toplumsal gündemin kisilikler üzerindeki baskisini ve güçsüz insanin "kapana kisilmisligini" etkileyici bir biçimde anlatiyor: "Ögleden evvel saat on birde Kadiköy'den Köprü'ye hareket eden vapurun güvertesinde iki genç yan yana oturmus konusuyorlardi. Deniz tarafinda bulunani sismanca, açik kumral saçli, beyaz yüzlü bir delikanli idi. Baga bir gözlügün altinda daima yari kapali gibi duran ve esya üzerinde agir agir dolasan kahverengi miyop gözlerini vakit vakit arkadasina ve solda, günesin ziyasi altinda uzanan denize çeviriyordu. Düz ve biraz uzunca saçlari, arkaya atilmis olan sapkasinin altindan dökülerek sag kasini ve gözkapaginin bir kismini Örtüyordu. Çok çabuk konusuyor ve söz söylerken dudaklari hafifçe büzülerek agzi güzel bir sekil aliyordu.
Bir zamanlar bos gezmeyi is yapmaktan çok seven üç arkadas varmis. Bugünden yarina geçinmek, gittikleri yerlerin birinden yüz bulsalar, besinden kovulmak canlarina tak demis. Alin teriyle kazanip gönül rahatligiyla yemeyi de gözlerine kestiremezlermis, çünkü elleri ise yatkin degilmis. Bir gün, uzun bir yolculuktan sonra, yüksekçe bir tepede oturup asagidaki ovada yayilan büyük bir sehre garip garip bakarlar, acaba bu bilmedigimiz yerde nasil karsilanacagiz, diye aci aci düsünürlerken, içlerinden birinin aklina yaman bir fikir gelmis, hemen yerinden firlayip: -Gelin benimle beraber, bu sehirde sirça kösk yapalim; ömrümüzün sonuna kadar bolluk içinde, rahat yasariz!- demis. Ötekiler: -Bu sirça kösk de nedir?- diye sormuslar, beriki: -Durmayin, vakit kaybetmeyelim, yolda anlatirim!- diye onlari pesine takmis, bayirdan asagi kus gibi hizla inmeye baslamislar. Elebasi yolda üç bes sözle arkadaslarina sehire varinca nasil davranacaklarini ögretmis. Indikleri sehir, o memleketin bassehri imis. Bu memlekette bütün millet çalisir, herkes elinden gelen isi yapar, kendi basina buyruk, beyler gibi yasarmis. Tarlalarda, dükkanlarda insanlar ari gibi çalisir, kazanan kazanamayana destek olur, malini lüzumuna göre baskasiyla degisir, kavgasiz dövüssüz, efendisiz usaksiz, ömrünün sonunu bulurmus. Gündelik islerini gördürmek, nizalarini yatistirmak için aralarindan seçtikleri adamlar hemserilerine hizmet etmekten baska sey düsünmez, zorbaligi akillarindan bile geçirmezlermis.
Hiç sen bir su degirmeninin içini dolastin mi adasim?.. Görülecek seydir o... Yamulmus duvarlar, tavana yakin ufacik pencereler ve kalin kalaslarin üstünde simsiyah bir çati... Sonra bir sürü çarklar, kocaman taslar, miller, siçraya siçraya dönen tozlu kayislar... Ve bir kösede birbiri üstüne yigilmis bugday, misir, çavdar, her çesitten ekin çuvallari. Karsida beyaz torbalara doldurulmus unlar... Taslarin yaninda, duman halinde, sicak ve ince zerreler uçusur. Halbuki dösemedeki küçük kapagi kaldirinca asagidan dogru sis halinde soguk su damlalari insanin yüzüne yayilir... Ya o seslere ne dersin adasim, her köseden ayri ayri makamlarda çikip da kulaga hep birlikte kocaman bir dalga halinde dolan seslere?.. Yukaridaki tahta oluktan inen sular, kavak agaçlarinda esen kis rüzgari gibi uguldar, taslarin kah yükselen, kah alçalan aglamakli sesleri kayislarin tokat gibi saklayisina karisir... Ve mütemadiyen dönen tahtadan çarklar gicirdar, gicirdar. Ben çok eskiden böyle bir degirmen görmüstüm adasim, ama bir daha görmek istemem. Sen askin ne oldugunu bilir misin adasim, sen hiç sevdin mi?
Bir tarla meselesi yüzünden Savruklarin Hüseyin,Arkbasi'nda Sari Mehmet'i vurdu.Otuz evli köy birbirine girdi. Sasirdilar. Herkes korku içinde candarmalarin gelmesini bekliyordu. Halbuki karakol buraya alti saat uzakta idi; köyden kimse cinayet haberini götürmedikçe on bes gün bile ugramazlardi. Bu; köylünün aklina en geç geldi; ondan sonra köyün ihtiyarlari kahvede Hüseyin'in babasi Mevlüt Aga'nin etrafina toplandilar. Sari Mehmet'in bir tek ihtiyar anasindan gayri kimsesi yoktu. Onu karsilarina aldilar; davaci olmamasi için kendisine nasihat etmeye basladilar.Bu sirada ölü disarida, kahvenin bahçesindeki peykede bir hasirin üstünde yatiyordu. Üstüne eski ve pis bir keçe örtmüslerdi. Basucunda iki üç sinek dolasiyor, vinliyordu. Biraz ötede, günesten gözlerini kirpistiran bir sürü ufak çocuk, ellerinde boylarindan büyük degneklerle ve hiç seslerini çikarmadan bu üstü örtülü ölünün, keçenin alt ucundan firlayan ayaklarina bakiyorlardi.
Vaka Miladi yedinci asirda ve Çin'in payitahtlarindan biri olan Si-Gan-Fu sehrinde geçer.BILGE'nin evinde bir oda, bir kösede bir yatak ve üzerinde BILGE'nin ölüsü. Gece; arkada bedir halinde ay görünür.Sabahattin Ali Esirler adli tiyatral oyununda fantastik bir kurguyla eski Türk-Çin çatismasi ve Çin sarayindan adam kaçirmak isteyen ve imparatorun kizina asik olan bir Türk'ün kahramanlik hikayesini anlatir. Tam bir Turanci kurgudur bu fakat bunun yaninda kahramanlik, ask ve ölüm, böyle fantastik bir kurguda ilginç bir gerçeklik de kazanir. Hikaye ve romanlarindaki toplumcu gerçekçi kimligi bu defa kurguda degil, konuda kendini gösterir.
“Rahaman has, at last, written the definitive biography on his late brother, which tells the real Ali story.” —Mike Tyson More words have been written about Muhammad Ali than almost anyone else. He was, without doubt, the world’s most-loved sportsman. At the height of his celebrity he was the most famous person in the world. And yet, until now, the one voice missing belonged to the man who knew him best—his only sibling, and best friend, Rahaman Ali. No one was closer to Ali than Rahaman. Born Cassius and Rudolph Arnett Clay, the two brothers grew up together, lived together, trained together, travelled together, and fought together in the street and in the ring. A near-constant fixture in his sibling’s company, Rahaman saw Ali at both his best and his worst: the relentless prankster and the jealous older brother, the outspoken advocate, the husband and father. In My Brother, Muhammad Ali, Rahaman offers an insider's perspective on the well-known stories as well as never-before-told tales, painting a rich and intimate portrait of a proud, relentlessly polarizing, yet often vulnerable man. In this extraordinary, poignant memoir, Rahaman tells a much bigger and more personal story than in any other book on Muhammad Ali—that of two brothers, almost inseparable from birth to death. It is the final and most important perspective on an iconic figure.
Muhammad Ali's daughter describes how her father achieved his dream of becoming a champion boxer, refused to sacrifice his principles during difficult times, and became a positive role model for others.
The fighter, the activist, the man, the icon. An officially authorized collection, Muhammad Ali Unfiltered is Jeter Publishing’s intimate look at one of the most inspiring figures of our age. Celebrate the life of Muhammad Ali in these 200-plus pages of images, quotes, and tributes to the Greatest of All Time. Millions of words have been said about Muhammad Ali—at least half of those by the fighter himself. Brought to the world stage through boxing, he transcended the sport with his quick feet, quick fists, and even quicker mouth. Not content to be idolized as a celebrity, he reached out to encounter the world as it was, always striving to make it a better place for everyone. A foreword and a eulogy by the legend’s widow, Lonnie Ali, sit alongside Muhammad Ali’s wit, wisdom, and inimitably photogenic self to paint a rounded portrait of a man who strove to get the most out of life and live well. Including his extemporaneous “Getting Ready to Meet God” speech and featuring more than 200 rare and iconic photos, many rare or exclusive, Muhammad Ali Unfiltered brings you the Greatest of All Time like you’ve never seen him before. Boxer. Believer. Father. Husband. Legend. Muhammad Ali proved that one person can change the world.
This Important Text Authored By Mohamed Ali Illumines How Influential Public Figures Like Him Reflected On The Changes Ushered In By The Colonial Government And Their Impact On His Community And The Nation. It Is Also A Document Of Deep Religious Feeling Which Illuminates Mohamed Ali`S Inner Self Awareness Of Islam. His Insights Enable Us To Understand How A Specifically Muslim Identity Was Being Constructed In Early Twentieth Century North India. Essential Reading For Thepolitical, Social And Cultural History Of North India.
Outside the ring, Ali dazzled and entertained audiences with his lightening-quick tongue and razor-sharp wit. Here, his daughter presents his most provocative and profound poems and quotes together with many anecdotes.
This will help us customize your experience to showcase the most relevant content to your age group
Please select from below
Login
Not registered?
Sign up
Already registered?
Success – Your message will goes here
We'd love to hear from you!
Thank you for visiting our website. Would you like to provide feedback on how we could improve your experience?
This site does not use any third party cookies with one exception — it uses cookies from Google to deliver its services and to analyze traffic.Learn More.